08 Nisan 2024

Dilek İmamoğlu: Emine Hanım’la birlikte projeler yapalım isterim; bizim birlikteliğimiz Türkiye’ye iyi gelir, bunu başarabiliriz

"Ben Ekrem’e ne yapmaması gerektiğini söylediğimde mutlaka yapması gerekeni de söylüyorum. 'Tamam, bunu eleştiriyorsun peki yerine ne koyalım?' diye sorar her zaman. Ben de diyorum ki 'Böyle yapsan, şöyle yapsan daha iyi olur.' Çok net bir şekilde 'Tamam hayatım, öyle dediğin gibi yapalım elbette' gibi bir cevap almıyorum. Ama arkadan işin işleyişini takip ettiğimde görüyorum ki benim söylediğim kulağında küpe olarak kalıyor. Böyle de olmalı. Beylikdüzü’nden ilk aday olurken ‘Fark yaratamayacaksan bizi hiç siyasete bulaştırma’ demiştim. Ekrem'i biliyorum çünkü. Kendileri tanıdığım olur"

Dizi izlememeye çalışıyorum, çok zaman alır diye. Ama bazen neredeyse "kaçınılmaz" oluyor.

Bu sefer de bir arkadaşımın önerisiyle "şöyle bir bakayım" dediğim diziyi sonuna kadar izlemek zorunda kaldım.

Netflix dizisinin adı Whirlwind (Kasırga). 2024 Güney Kore yapımı. Konu siyaset dünyası, entrikalar ve liderlerin hırsları...

Öldürülen devlet başkanları, komplolar, şantajlar, bitmez tükenmez yolsuzluklar…

Baştan aşağı "kirli politika"

Hem de "komünist" Kuzey Kore veya Çin'de falan değil, "demokratik" Kore Cumhuriyeti'nde…

Arkadaşım niye özellikle bana bu diziyi önerdi? Çünkü siyasi filmleri ve dizileri olabildiğince kaçırmamaya çalışıyorum.

House of Cards da ilginçti. Borgen da. Designated Survivor da. Bodyguard da. Ve Crown da.

Siyaset ve iktidar ilişkileri bazen ilginç kelimesini hak ediyor, bazen de korkunç…

Kirli bir karanlık ve sınırsız bir hırs dünyası…

Whirlwind dizisinde zaman zaman birbiriyle ölümüne kavgaya giren üç liderin ve yandaşlarının gençliğine geri dönüşler yapılıyor.

"Çürümüş düzeni değiştirmek için" yola çıkmışlar vaktiyle... İşkencelere direnmişler… Kore Savaşı'na katılanlar var…

Ve geldikleri yere bakın: "Ben iktidar olacağım, ben! Karşıma çıkanları her yöntemle saf dışı bırakacağım. Gerekirse canlarını alacağım!.."

Koltuk ve para hırsı… Yalanlar… Tehditler… Yargıyı alet etme… Parlamentoyu kullanma… Halkı aldatma…

Dizide defalarca tekrarlandığı gibi: "Vaat ettiğiniz gelecek, geçmişimizmiş meğer…"

* * *

Her biri aşağı yukarı 40 dakika olan 12 bölümü 2 gün içinde heyecanla izledim.

İzlerken de kendimi sorguladım. Hayatımda neden bu kadar fazla politika var diye.

On yıllar önce ben de "çürümüş düzeni değiştirmek için" yola çıkmıştım. Hem de her şeyi feda etmeyi göze alacak kadar.

Sonra bıraktım.

Bıraktım mı gerçekten?

Aslında galiba tam bırakamadım.

Evet, siyaseti değil gazeteciliği seçtim.

Ama büyük ölçüde siyasi gazeteciliği. Türkiye ve Rusya üzerinden.

Her iki ülkedeki siyasi gelişmeleri de çok yakından izliyorum, onlarla ilgili kafa yoruyorum.

Elbette yaptığım şey sadece düşünmekle sınırlı değil.

Yalnızca "profesyonel bakış" değil.

Duygularımı emekliye ayırmadım.

Bu demektir ki, siyaseti tam olarak bırakmadım.

Sadece ergenlik yıllarımın hayallerini rafa kaldırdım.

Ama o raf ne kadar uzak ve erişilmez, ondan emin değilim.

Whirlwind dizisini izlerken kendime birkaç kez "Aman dikkat! Politikacılarla tanışsan ve görüşsen de, asla karanlık bir siyaset çamuruna bulaşma!" diyesim geldi.

* * *

Diyeceksiniz ki, "ama bütün siyasi liderler kirli değildir".

Elbette değildir. Elbette halkına gerçekten hizmet ve önderlik eden büyük ve dürüst liderler vardır.

Mesela, ben bu köşede birkaç kez Uruguay lideri Pepe yani Jose Mujica üzerine yazılar yazdım.

Para hırsı olmayan liderleri övdüm. İstifa edebilenlere hayranlığımı dile getirdim.

Ne var ki, politika dünyasında çoğunluk ters yoldan gidiyor.

Ne milletvekilleri gönüllü olarak bırakıyor koltuğu, ne de liderler.

Bakın şimdi Biden ile Trump kapışması üzerinden "gerontokrasi" (yaşlılar yönetimi) tartışmaları yapıyoruz.

Biden 81, Trump 78 yaşında.

Şi Cinping (Çin) ise 71'inde.

Putin de öyle.

Erdoğan 70.

Narendra Modi (Hindistan) 73.

Lula da Silva (Brezilya) 78.

Hepsi Kamerun Devlet Başkanı Paul Biya'ya göre (91) genç sayılabilir tabii.

Son zamanlarda bir dizi ülkede, özellikle de Avrupa'da genç liderlerin arttığını söyleyebilirsiniz.

Ancak genel eğilim, koltuğa alışan kişinin güç, para ve alkışlarla vedalaşmak istemediğini gösteriyor.

Siyaset ve iktidar hırsı bu.

Bazen insanı ufak çaplı sayılabilecek bir "arkadaş ihaneti"ne sürüklüyor.

Bazen de Whirlwind dizisindeki gibi cinayetlere yol açıyor.

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dilek İmamoğlu: Ülkemin sorunlarını dert ederek çalışmaya devam edeceğim ama bizim evin siyasetçisi Ekrem

"Hukukun ve demokrasinin olduğu bir Türkiye için ses yükselten milyonların, hepimizin mesajı aynı; biz ülkemizden ve değerlerimizden vazgeçmiyoruz. Umutsuzluğa kapılmadan çocukların ve gençlerin geleceği için emek vereceğiz. Çünkü, kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!"

Gürsel Tekin: Kemal Bey’e düşen görev bu kritik dönemde birlik göstermek; o gün o kurultay salonuna el ele girmeleri gerek  

"CHP’yi zayıflatırsanız özgürlük talebi olan insanların hayallerini suya düşürmüş olursunuz"

Washington’dan suskunluk bekleyen hükümetin kırılgan özgüveni

Erdoğan hükümetinin batıdan ‘ilgisizlik’ ve ‘sessizlik’ beklentisinde aslan payını Trump’a bıraktıkları gerçeği sahada kendini göstermeye başladı. İmamoğlu sürecini yönetme konusunda Trump yönetiminin tavrına ne kadar bel bağladıklarını anlatan en trajikomik örneklerden biri Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın mevkidaşı Marco Rubio ile önceki gün Washington’da yaptığı görüşmeden sonra vuku buldu. Rubio ve Fidan ortak bir basın toplantısı düzenlemedi

"
"